Notice: Function _load_textdomain_just_in_time was called incorrectly. Translation loading for the acf domain was triggered too early. This is usually an indicator for some code in the plugin or theme running too early. Translations should be loaded at the init action or later. Please see Debugging in WordPress for more information. (This message was added in version 6.7.0.) in /home/ersinbak/domains/ersinbakirci.com/public_html/wp-includes/functions.php on line 6121
Yönetici Koçu – Ersin Bakırcı
1554707857-gercek-disi-beklentileri-olan-bir-yoneticiyle-nasil-calisirsiniz-jpg

Gerçekçi Olmayan Beklenti

İnsanın hem kendiyle olan iletişiminde, hem ailesi ve ikili ilişkilerinde hem de iş dünyasında en önemli engellerinden biri ” Gerçekçi Olmayan Beklentiler” sanırım.

Birine daha iyisini yapabileceğini söylediğinizde o da potansiyelini zorluyor ve daha iyisini yapıyor. Tam tersi söylem ve beklendi benzer şekilde düşük sonuçlar çıkarıyor ,gelişimi ve potansiyeli engelleyebiliyor.

Mesela sınıfında dersini ilgiyle dinleyen öğrencilerin olduğu bir ortamda öğretmenin öğrencileri için daha fazla çabaladığını görmek mümkün. Öğrencilerin öğretmenden beklentisi arttıkça öğretmenin potansiyeli de artıyor.

Bunun gibi yöneticiler şirketlerinde potansiyelinin daha yüksek olduğunu düşündüğü birine daha fazla sorumluluk yükleyip beklentilerini yükselttiğinde, bunu ifade ettiğinde, kişinin kendisini geliştirme olanakları sağladığında performansının arttığı görülüyor.

Daha geniş olarak tüm hayatımızı etkileyen bir döngüden bahsetmek mümkündür. Buna Pygmalion Etkisi deniyor.

Yani işin özü birinin, çocuğumuzun, iş arkadaşımızın vs. potansiyelini görebilir ve onlara yapabilecekleri şeyler konusunda destek olur ve yönlendirirsek gerçek potansiyellerini gerçekleştirmelerine olanak sağlayabiliriz.

Peki aşırı yüksek yada gerçekçi olmayan beklentilere girildiğinde ne oluyor :

Bu durum önce hayal kırıklığı oluşturuyor, öfke ve kutuplaşma oluşturuyor. Sonra tembellik yada bir şey yapmama, sonra kendini suçlama ve pişmanlık, sonra da inançsızlık ve şüphe. Böyle bir döngü çıkıyor karşımıza.

Dolaysıyla hayatın her alanında olduğu gibi burada da bir denge halinden bahsetmek ve dengeli bir bakış açısına sahip olmanın önemli olduğunu söylemek gerekiyor.

DENGE

OLMAK, YAPMAK, SAHİP OLMAK

Hayatın rekabetçi yapısının öğrettiği bir “OLMA” modeli var. O da: önce sahip olacaksın, sonra olacaksın…

  • Önemli ve değerli olman için : başarılı olmalısın, iyi kazanmalısın, iyi bir evde oturmalısın, iyi bir araban, telefonun imkanların vs. olmalı. Önce bir şeylere sahip olmalısın ki mutlu olasın, neşeli olasın…Bu da bizi aksiyon halinde olmaya, sürekli koşmaya, sürekli “Yapma” ya itiyor. Ömür boyu bu tuzağın içinde yüzüyoruz. Çaba tuzağı. Sürekli bir şekilde daha fazlasına sahip olmak için daha fazla yapmak. Sonuç : Stres, kendinden kopukluk ve anlam kaybı…
  • Temel soru : Neye sahip olmak istiyorsun?
  • Bütün bu sahip olma arzularını bıraksan nasıl olurdu ?

Bir gün yaşadıklarımız bize tat vermemeye başladığında kendimize şu soruyu sorabiliriz :

Tüm bunları kim için ve ne için yapıyorum? ve arkasından farkındalık gelebilir :

Anlamlı ve doyum içinde bir hayat için aslında odaklanılması geren ” OLMA- YAPMA-SAHİP OLMA”

Önce olma halini deneyimlemek. Yani önce olmak. Kendi içimize dönmek. Kendini olduğu gibi kabul etmek, kendinden hoşnut olmak, kendini sevmek, kendinin bir öz değeri olduğunu bilmek. Olmak için illa bir eylem gerekmediğini bilmektir. Dikkati kendimize çevirmemiz, dışardan beklediklerimizi kendimize vermemizdir.

Sahip olduklarımız yada olmasını istediklerimiz yerine içimize odaklanmak. İhtiyacımız olan her şey içimizde var. Bunları görerek şükretmek iyilik hali için kendimize verdiğimiz güçlü bir mesaj olacaktır. Sürekli çabalama tuzağından çıkmaya çalışmalı ve kendiliğimize sahip çıkmalıyız.

Bunun için bütünsel bir varlık olduğumuzu unutmayalım. Bedensel, Zihinsel, Duygusal ve Ruhsal olarak bir denge halinde olmamız önemli. Her biri birbiriyle ilişkili çalışıyor. Birinde bir sıkıntı varsa diğerleri de etkileniyor. Örneğin bedensel bir sıkıntı yaşıyorsak bu zihinsel ve duygusal olarak ta bizi etkiliyor. Günlük koşturmacalar içinde enerjimizi bir yada birkaç alanda harcıyor olabiliriz. Burada bir farkındalık geliştirerek en az önem verdiğimiz alan kadar dengede olabileceğimizi ve hepsini önemsememiz gerektiğini unutmayalım.

Burada belki yine temel bir soruyla bitirmek iyi olabilir : Ben ne olmaya çalışıyorum ?

Kusursuzluk Arayışı

Kusursuzluğu Arama Çabası

 Mükemmeliyetçilik kısaca “en iyiyi en hatasız şekilde gerçekleştirme beklentisi” olarak tanımlayabiliriz. Bir nevi kusursuzluk arayışı içinde olmak…

Gordon H. Flett ve Paul L. Hewitt, bu konuyla ilgili yaptıkları uzun çalışmalar sonucunda, üç çeşit mükemmeliyetçilik saptamıştır (2002).

1. Kendine yönelik mükemmeliyetçilik

Kişi kendisinden çok yüksek beklentileri vardır. Kendisi için olanaksız, gerçek dışı standartlar belirler ve hata kabul etmez. Sürekli kendisini eleştiren bir iç sese sahiptir.

“Şu yaptığım işe bak, hiç yapmasam daha iyiydi, şimdi beni işten atsalar yerden göğe kadar haklılar.”

2. Başkasına yönelik mükemmeliyetçilik

Kişinin çevresinden çok yüksek beklentileri vardır. Çoğunluklar o insanların yapamayacaklarından fazlasını beklerler. Yapılan işi beğenmezler, hatalar bulur ve sadece bu hatalara odaklanırlar.

“Bu kadar basit bir resim ödevini beceremediğine inanamıyorum, ver bana ben yapayım, rezil olacaksın sınıfta.”

3. Sosyal beklentiler

Bu kişiler, çevresindekilerin ondan çok yüksek beklentileri olduğuna inanırlar. Ancak bu çok yüksek standartları gerçekleştirebilirlerse takdir ve onay alabileceklerini düşünürler. Sosyal kaygı sorunları, başkaları tarafından yargılanacakları korkuları çok baskındır.

“Bana güvenip bu işi bana verdiler, kusursuz yapmalıyım.”

Çeşidi ne olursa olsun mükemmeliyetçilik kişinin ruh sağlığına iyi gelmemektedir. Bu kişiler karar vermekte zorlanmaktadır çünkü her yönden en doğru kararı veriyor olmaları gerekmektedir. Sürekli bir plan yapma içindelerdir, her şeyi kontrol etmek isterler. Başarılarından çok başarısızlıklarına odaklanmaktadırlar. Tüm bunlar da onları sadece ruhen değil, bedenen de yormaktadır. Yapılan araştırmalar bu kişilerde migren tipi baş ağrısı, mide sorunları, yeme bozuklukları, fibromiyalji gibi fiziksel durumlara da sıkça rastlandığını göstermektedir.

Mükemmeliyetçiliği kendi kendinize de törpülemeniz mümkündür:

1- Kendinizle tanışıp onu sevmeye başlayabilirsiniz…

Siz kendinizi nasıl sevilmek istiyorsanız öyle sevmeye başlayın. Ayna karşısında kendinizle tanışın, inceleyin, övün, bu zamana kadar neler başardığınızı kendinize anlatın.

2- Kendinizi sevmeye başladıktan sonra diğer insanları da sevin.

Onlar da sizin gibi, sizin kadar bir birey. Onları da kendinizi sevdiğiniz gibi yargılamadan sevin.

3- Öncelikle hedef ve amaçlarını gözden geçirin.

Bunlar gerçekten sizin yapabileceğiniz şeyler mi? Cevabınız hayırsa daha gerçekçi amaç ve hedefler saptamaya çalışın.

4- “Ya hep ya hiç” düşünce yapısını değiştirmeye çalışın.

Bizler insanız ve hatalar insanlar için. “En iyisi olmayacaksa hiç yapmayayım” kalıbı sizi üretken olmaktan, yaratıcı olmaktan, adım atmaktan alıkoymaktadır

5- Hata yapmaktan korkmayın.

En büyük öğretici yaptığımız hatalardır“. Hata yapmaktan korkmayın. Hata yapmak sizi küçültmez, güçsüzleştirmez. Size ne yapmamanız gerektiğini öğretir. Hem kendinizi hem de diğer insanları hatalarla kabul edip sevin.

6- Yapamadıklarınıza değil yaptıklarınıza odaklanın.

Başardıklarınıza odaklanmanız, başarmak istedikleriniz için sizi motive edecektir. Ayrıca başarıyı sınırlamayın, küçümsemeyin. Sadece ilerlemeyi taktir edin.

7- Mükemmel olmadan da değerli olduğuna sizi ikna edecek kanıtlar bulmaya çalışın.

Unutmayın kusursuzluk, gerçekleşmeyecek bir beklentidir.

İletişim

+90 (533) 590 92 15
info@ersinbakirci.com

Hafta İçi: 09:00 - 21:00
Hafta Sonu: 09:00 - 19:00

© 2021 Ersin Bakırcı Koçluk, Danışmanlık ve Eğitim. Tüm hakları saklıdır.